O tarakta
bezi olmamak: İlişkisi olmamak, bir şeyle
ilişiği bulunmamak.
Ocağı kör
kalmak: Soyunu
sürdürecek çocuğu bulunmamak, soyu tükenmiş olmak.
Ocağına
düşmek: Birine
sığınıp ondan korunma, aman dilemek.
Ocağına incir
dikmek: Birinin
evini, yuvasını dağıtmak. Bir daha toparlanamaz bir duruma sokmak.
Ocağını
söndürmek: Ailesinin
dağılmasına sebep olmak.
Oflayıp
puflamak: Of puf
diyerek sıkıntısını belli etmek.
Oh
çekmek: Bir
başkasının düştüğü kötü bir duruma epeyce sevinmek.
Ok yaydan çıkmak: Belli bir aşamadan sonra
olayları oluruna bırakmak.
Okka
çekmek: Hacminden
daha fazla ağırlığı olan.
Okkalı kahve: Oldukça bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konan
kahve.
Okkalı
küfür: Çok ağır
küfür.
Okkanın
altına girmek: Haksız bir
şekilde eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek.
Oldu bittiye
getirmek: Bir şeyi
aceleye getirmek. Emrivaki yapmak.
Olmayacak
duaya amin demek: Sonuç
vermeyecek boş işlerle uğraşmak.
Oluruna
bırakmak: Kendi
haline bırakıp ne olursa olsun sonucuna razı olmak.
Omuz silkmek: İlgi göstermemek, önemsiz bulmak.
Omuz vermek: Birbirine destek olmak, dayanışma.
On
ikiden vurmak: Büyük başarı
elde etmek, bir şeye tam isabet etmek.
On
paralık etmek: Birini
sözle ya da davranışlarla küçük düşürmek, değersiz kılmak.
On parmağında on kara: Kişilere iftira atmayı alışkanlık haline
getiren kimse.
On
parmağında on marifet: Çok
becerikli kişi.
Onuruna dokunmak: Birinin haysiyetini incitmek.
Orman
kanunu: Bir işi
zorbalıkla halletme yöntemi.
Orta
direk: Dar gelirli
insanların oluşturduğu topluluk, orta tabaka, memur, işçi sınıfı için
kullanılır.
Orta
hâlli: Maddi açıdan
zengin de fakir de olmayan kimse.
Orta
malı: Herkesin
yararlandığı, herkese açık mal.
Ortada kalmak: Hiçbir yer, yurt bulamamak.
Ortadan
kalkmak: Yok olmak,
görünmez bir hal almak.
Ortadan
kaybolmak: Görünmez bir
hal almak.
Ortalığı
birbirine katmak: Kargaşa
çıkarmak, kişileri birbirine katmak.
Ortalığı
curcunaya vermek: Ortalığı
gürültüye boğmak.
Ortasını
bulmak: Uzlaştırmak.
Ortaya
dökmek: Gizli olan
bilinmeyen şeyleri açıklamak.
Ot
yoldurmak: Birine zor
bir iş gördürmek, onu çokça uğraştırmak.
Oyun
bozanlık etmek: Beraberce
yapılmaya başlanan bir işte arkadaşlarından ayrılmak. Mızıkçılık etmek,
birlikte yapılan işten ayrılmak, vazgeçmek.
Oyun etmek: Birini kandırıp tuzağa düşürmek.
Oyuna
gelmek: Aldatılmak,
kandırılmak.
Oyuna
getirmek: Birini tuzağa düşürmek.
Ödü kopmak: Aşırı derecede korkmak
Ödü
patlamak: Bir nedenden
çok fazla korkmak.
Ödün
vermek: Kimi
haklardan vazgeçerek taviz vermek.
Öküz
altında buzağı aramak: Olmayacak
şeyleri bahane etmeye kalkmak.
Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Menfaat bağı ile birbirine bağlı olan
kişilerin bu menfaati sağlayan şeylerin ortadan kalkmasıyla yakınlıkları da
biter.
Öküz
trene bakar gibi bakmak: Aptal
aptal, bir şey anlamadan bakmak.
Ölçüyü
kaçırmak: Bir konudaki
aşırılık.
Ölme eşeğim ölme: Umutsuz, boşu boşuna olan bekleyiş.
Ölmek var,
dönmek yok: Sonu ne
olursa olsun bir şeyden vazgeçmemek.
Ölü
fiyatına: Gerçek
değerinin çok çok altında olan.
Ölüm döşeğinde: Ağır hasta, ölmek üzere olan kişi.
Ölümle burun buruna gelmek: Ölümle sonuçlanabilecek tehlikeli
bir durumla karşılaşmak.
Ölümü göze
almak: Yaptığı
işte cesur davranmak, her şeyi kabul etmek.
Ölümüne
susamak: Yapılan çok
tehlikeli işte tehlikeye aldırmamak.
Ölüp ölüp
dirilmek: Çok büyük bir
hastalık ya da sıkıntıdan zar zor kurtulmak.
Ömrüne
bereket: Ömrün oldukça
uzun olsun anlamında.
Ömür
çürütmek: Bir işe
uzun zaman emek vermiş olmak.
Ömür
sürmek: İyi ve
rahat şartlar altında hayatını devam ettirmek.
Ömür
törpüsü: Bezdiren,
Bıktıran kimse.
Ön ayak
olmak: Bir işin yol
göstericisi olmak, bir işte rehberlik etmek.
Önüne
bir kemik atmak: Küçük
bir çıkar karşılığı aşağılık birini susturmak.
Önünü
ardını düşünmemek: Sonucun
ne olacağını iyice hesaplayamamak.
Önünü
kesmek: Yolunu
kesmek, ilerlemesine engel olmak.
Öpüp başına
koymak: Bir şeyi seve
seve kabul etmek.
Örtbas etmek: Üstünü
kapatmak, bilinmek istenilmeyen bir durumu bir şekilde kapatmak.
Örümcek
kafalı: Yenilikleri
benimsemeyen düşüncede geri olan kimse.
Ötesi çıkmaz
sokak: Takip edilen
yol yanlıştır, bu yolun sonu yoktur anlamında.
Özenip
bezenmek: Oldukça
titiz, ayrıntılı bir şekilde bir şeyi ele almak.
Özrü kabahatinden büyük: Bir yanlıştan dolayı özür dileyen kimsenin özrünün daha kabahatli olması. İşi daha da bozmak.
Ayrıca bakınız
A harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
B harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
C-Ç harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
D harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
E harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
F harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
G harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
H harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
I-İ harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
K harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
L harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
M harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
N harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
O-Ö harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
P harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
R harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
S-Ş harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
T harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
U-Ü harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
Y harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
Z harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder