Ecel beşiği: Kişinin üzerinden aşağı yuvarlanabileceği tehlikeli yerler.
Ecel şerbeti içmek: Ölmek.
Ecel teri
dökmek: Aşırı korkmak, korku ve bunalım içerisinde
olmak.
Ecelden
aman olursa: Eğer ölmezsem onu yapacağım,
anlamında.
Eceli
gelmek: Kişinin hayatının sona ermesi, ölmesi.
Eceline
susamak: Ölümüyle sonuçlanabilecek tehlikeli hal ve
hareketler sergilemek.
Eciş
bücüş: Çirkin görünüşlü.
Edebini takınmak: Oldukça terbiyesiz bir durumdan terbiyeli duruma
geçmek.
Edebiyat
yapmak: Bir konuda gereğinden fazla konuşmak.
Edi ile
Büdü: Birbirinden hiç ayrılmayan sevimli kafa
dengi kişiler.
Efkâr
dağıtmak: Üzüntüsünü ortadan kaldırmak, uzaklaştırmak.
Efradını
cami, ağyarını mani: Gereklileri içeren gereksizleri
dışarıda bırakan.
Eğri büğrü: Düzgün olmayıp standartların dışında olan.
Eğri gözle
bakmak: Kötü düşünce ile birine yanaşmak, bakmak.
Eğri
oturup doğru konuşalım: Her koşul
altında doğru söyleyelim.
Ehven-i
şer: Daha az zararlı veya kötü olan. Kötünün iyisi
anlamında.
Ekalliyette kalmak: Azınlıkta kalmak.
Ekli püklü: Her tarafı yamalı olan.
Ekmeği
bütün: Kimseye el açmayan, kazancı kendine ancak
yeten kimse.
Ekmeği
dizinde: Terbiyesiz, nankör kimse.
Ekmeği ile oynamak: Birinin geçim kaynağını elinden almak.
Ekmeğinden
etmek: Birini işinden, ekmeğinden, geçim sağladığı
gelirinden atmak.
Ekmeğine
yağ sürmek: İstemediği halde birinin işine
yarayacak bir şey yapmak.
Ekmeğine
kan doğramak: Bir kişiyi acılar içinde bırakacak şekilde
bir davranışta bulunmak.
Ekmeğine
koç: Sofrasında sürekli misafir olan kimse.
Cömert, misafirperver.
Ekmeğine
kuru, ayranına duru mu dedik: Sana,
zoruna gidecek bir şey mi söyledik.
Ekmeğine
yağ sürmek: Birine faydası olan bir eylemde bulunmak.
Ekmeğini
çıkarmak: Geçimini sağlayacak kadar kazanç sağlamak.
Ekmeğini
eline almak: Geçimini kendi sağlayacak duruma
gelmek.
Ekmeğini
kana doğramak: Büyük bir üzüntüyle yaşamak.
Ekmeğini kazanmak: Geçimini sağlamak için para kazanmak. Çabalamak.
Ekmeğini
taştan çıkarmak: Geçimini sağlamakta pek becerikli
olmak.
Ekmeğini yemek: Birisinin
yanında çalışarak kendi geçimini sağlamak.
Ekmeğiyle
oynamak: Bir kimsenin işini kaybetmesine sebep olmak.
Ekmek
aslanın ağzında: Geçimini sağlayacak bir iş bulmak
kolay değil anlamında.
Ekmek
elden su gölden: Başkasının kesesinden bol bol yiyip
içmek.
Ekmek
kapısı: Kişinin geçim sağladığı yer.
Ekmek kavgası: Geçim, ekmek kavgası için mücadele verilen mücadele.
Ekmek
parası: Geçinmek için kazanılan para.
Eksik
gedik: Ufak tefek basit ihtiyaçlar.
Eksik olma
bayır turpu: Aslında yardım etmiş gibi görünüyorsun ama
asıl amacın beni kandırmaktır.
Ekşi
yüz: Asık süratlı yüz.
El
açmak: Dilenmek, birisinin yardımını almak için
ona yalvarmak.
El
altından: Herkesten habersiz, gizlice.
El atmak: Birisinin
işine karışmak.
El ayak
çekilmek: Ortalıkta kimsenin olmadığı, ıssızlığın ve
sessizliğin olduğu yer.
El bağlamak: Saygı göstermek için ellerini göbeğinin üstüne
kavuşturup durmak.
El basmak: Kutsal
kitaplardan biri üzerine el koyarak and içmek.
El bebek,
gül bebek: Nazlı, şımarık.
El çabukluğu: İşi
çabuk bir biçimde yapma ustalığı.
El çekmek: Vazgeçmek,
bırakmak.
El
çektirmek: Birini görevinden uzaklaştırmak.
El değiştirmek: Bir şeyin durumunun
birinden bir başkasına geçmek.
El
değmemiş: Hiç dokunulmamış, kullanılmamış.
El elde
baş başta: Gelir ve harcamanın birbirine denk
gelmesi.
El ele
vermek: Güçleri birleştirip iş birliği yapmak.
El eliyle
yılan tutmak: Zor ve tehlikeli bir işe kendisi
girişmeyip başkasını ileri sürmek.
El
emeği: El ile yapılan işe harcanan emek.
El ense
etmek: Elini yarışmacının ensesine atıp onu çekmek.
El ermez,
göz görmez: Bulunduğu yerden çok uzak olmak.
El etek çekmek: Bir şeyle uğraşmayı bırakmak.
El etek
öpmek: Birine hoş görünmeye, yaranmaya çalışmak.
El etmek: Birine
"gel" anlamında el sallamak.
El gün: Herkes, bütün halk.
El
kadar: Küçük, çok küçük, küçücük.
El
kaldırmak: Birini vurmak için elini harekete
geçirmek.
El
kapısı: Yabancı kişilerin yeri.
El
katmak: Bir işin yapılmasına yardım etmek.
El kiri: Kolayca
vazgeçilir, atılır (şey).
El koymak: Bir
oluşumu bir şeyi kendi buyruğu altına almak.
El
oğlu: Yabancı kimse, başkaları.
El ovuşturmak: Birinin karşısında saygılı bir durumda beklemek.
El pençe divan durmak: Birinin huzurunda hazır olarak beklemek.
El
sıkmak: Selamlaşmak amacıyla birinin elini tutmak.
El
sunmak: Elini uzatmak.
El sürmemek: Hiç dokunmamak, hiç değmemek.
El şakası: Birine el ile yapılan ilişme neticesinde onu tedirgin
etmek. Güldürmek ya da kızdırmadan tedirgin etmek için bir kimseye elle
ilişmek.
El ulağı: Çok önemli bir iş yapan kişinin küçük işlerde kullandığı
yardımcı.
El üstünde
tutmak: Bir kimseye çok saygı duymak ve sevgi göstermek.
El vurup
etek silkmek: Uğraştığı bir işi kesin bir şekilde
bırakmak.
El
yatkınlığı: Bir işe eli alışmış olan.
El yordamıyla: Ellerini kullanarak bir şeyi bulmaya çalışmak.
Elde avuçta bir şey bırakmamak: Mal mülkü tüketmek. Ham vurup harman savurmak.
Elde
avuçta bir şey kalmamak: Parası,
malı, mülkü ne varsa tüketmek.
Elde
bulunan: Hazırda olan, var olan.
Elde
etmek: Bir şeye sahip olmak.
Elde
kalmak: Bir malın satılmayıp geride kalan kısmı.
Elden ağza yaşamak: Kazandığının ancak günlük harcamasına yetmesi.
Elden ayaktan düşmek: Hastalık veyahut yaşlılıktan iş yapamaz duruma
gelmek.
Elden
ayrıksı: Başkasına benzemeyen, herkesten ayrı
hareket eden.
Elden
çıkarmak: Bir şeyi satmak, başka birine vermek.
Elden çıkmak: Bir malın kişinin malı olmaktan çıkması.
Elden ele: Bir
kişiden diğer kişiye.
Elden ele dolaşmak: Bir şeyin pek çok kişi tarafından kullanılması.
Elden
geçirmek: Ele alıp muayene etmek, onarmak, temizlemek.
Elden
gitmek: Bir şeyi kaybetmek.
Elden
kaçırmak: Bir şeye sahiplenme fırsatını kaçırmak.
Elden ne
gelir: Yapılacak hiçbir şey kalmamak.
Ele almak: Bir şeyi incelemek, araştırmak, onun üzerinde çalışmaya
başlamak.
Ele avuca
sığmamak: Söz dinlememek, baskı altına alınmamak.
Ele
geçirmek: Bir şeye sahip olmak veya kaçan birini
yakalamak.
Ele
geçmek: Elde etmek.
Ele güne
karşı: Dostları üzmemek, düşmanları
sevindirmemek.
Ele verir talkını, kendi yutar salkımı: Etrafındakilere iyi olmaları
yönünde nasihatler verdiği halde kendisi bunların hiçbirine uymaz.
Ele
vermek: Suçlu kimseyi haber verip yakalatmak.
Eleğim var
sacım var, komşuya ne borcum var: Kimseden
yardım isteme ihtiyacı duymuyorum. Kendi imkanlarım bana gayet yeterli geliyor.
Elekten
geçirmek: Çok iyi bir inceleme neticesinde iyiyi ve
kötüyü ayırmak.
Eli
açık: Cömert kişi.
Eli ağır: 1.
Yavaş iş gören. 2. Vurduğu vakit çok acıtan kimse.
Eli
ağzında kalmak: Şaşırıp ne yapacağını bilememek.
Eli alışmak: Bir
işte ustalaşmak, onu iyice yapar duruma gelmek.
Eli ayağı buz kesilmek: Korku ve heyecandan ne yapacağını bilememek.
Eli ayağı dolaşmak: Heyecandan ne yapacağını şaşırmak.
Eli ayağı tutmak: Bir işi yapabilecek güçte olmak, vücut gücü yerinde
olmak.
Eli
bayraklı: Kavgacı, edepsiz kişi.
Eli bol: Çok parası olan kimse.
Eli boş
dönmek: Umduğunu almadan geri dönen.
Eli boş olmak: İlgili zamanda herhangi bir işi olmamak.
Eli
böğründe kalmak: Çaresiz duruma düşmek.
Eli cebine
varmamak: Parasını harcamaya kıyamamak.
Eli
çabuk: Çabucak iş gören.
Eli darda: Geçimini
karşılayacak parası olmayan.
Eli ekmek tutmak: Geçimini kendi kazancıyla sağlayacak bir duruma gelmek.
Eli ermemek: Uzakta olduğu için yetişememek.
Eli geniş: Cömert kişi.
Eli hafif: Acıtmadan iğne yapan dişçi, diş teknisyeni, hemşire,
doktor.
Eli işe
yatmak: Bir işi yapabilecek el becerisine sahip olmak.
Eli işte gözü oynaşta: İş yapar gibi görünüp aklı başka yerde
olmak.
Eli kalem tutmak: Duygu ve düşüncelerini güzel bir ifade ile
yazabilmek.
Eli kolu
bağlı olmak: Bir engel dolayısıyla hiçbir iş
yapamaz hale gelmek.
Eli koynunda: İşsiz olan ve aynı zamanda çaresiz olan kimse.
Eli
kulağında: Nerede ise olacak, pek yakında
olması beklenilen (şey).
Eli
mahkûm: Bir işi yapmaktan başka çaresi olmamak.
Eli
maşalı: Şirret, edepsiz (kadın).
Eli para görmek: Para kazanmak.
Eli sıkı: Cimri,
paraya kıyamayan, harcamayan kimse.
Eli
sopalı: Zorba.
Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak.
Eli
yatkın: Becerikli, maharetli kimse.
Eli
yüreğinin üstünde olmak: Kötü bir
şey olacak diye sürekli kaygılanmak.
Elifi
elifine: Gerçekle aynı, tıpatıp, tam uygun.
Elifi
görse mertek sanır: Okuma yazması olmayan kişiler için
kullanılır.
Elifi
yüzünde, ekmeği dizinde: Utanmaz,
terbiyesiz bir şekilde cevap veren.
Elinde
kalmak: Bir malı, şeyi elinden çıkaramamak.
Elinden
almak: Sahip olduğu bir şeyden birini mahrum bırakmak.
Elinden bir
iş gelmemek: Hiçbir iş yapamamak.
Elinden
bir kaza çıkmak: İstemeyerek birisine zararı
dokunmak.
Elinden
bir şey gelmemek: Olanaksızlıktan birine yardımcı
olamamak.
Elinden
düşürmemek: Sürekli bir şekilde ilgilenmek.
Elinden
geleni ardına koymamak: Elinden ne gelirse yapmak.
Elinden hiçbir şey kurtulmamak: Her şeyi yapabilecek yetenekte
olmak.
Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş yapamamak, yavaş iş yapan.
Elinden kabuklu koz yenmez: Oldukça pis ve temizlik bilmez biri
olmak.
Elinden
tutmak: Yardım etmek, kayırmak.
Eline
bakmak: Birinin ancak yardımı ile geçinebilmek.
Eline
düşmek: Birine muhtaç duruma düşmek.
Eline su
dökemez: Senin yaptıklarını asla yapamaz.
Elini
ayağını kesmek: Artık gelmemek, uğramaz olmak.
Elini cebine atmak: Bir şeyde ödemeyi yapmaya çalışmak.
Elini
çabuk tutmak: İşi bir an evvel yapmaya çalışmak.
Elini
eteğini çekmek: Uzun zaman yapageldiği bir işten
çekilmek.
Elini kana
bulamak: Bir kimseyi yaralamak veya öldürmek.
Elini
kolunu bağlamak: Hiçbir şey yapamaz hale getirmek.
Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir şeyden başarı elde
etmemek, hiçbir hediye getirmemek.
Elini
sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Hiçbir
şey yapmamak.
Elini
uzatmak: Birine yardım etmeye çalışmak.
Elini
vicdanına koyarak söylemek: Bir şeyi
tarafsızca adil bir şekilde dile getirmek.
Elinin
hamuruyla erkek işine karışmak: Bilmediği,
anlamadığı işleri yapmaya koyulmak.
Elle
tutulur gözle görülür: Çok
belirgin bir şekilde açık olan.
Eller
iyisi, evler ağısı: Yabancının işine koşar fakat yakınlarına yardımı
dokunmaz.
Elleri nasır bağlamak: Ellerini ağır işlerde uzun süre kullanmış
olmak.
Eliyle
koynunun arası kırk yıllık yol: Çok fazla
cimri kimse.
Emeği
sağdıç emeğine dönmek: Verdiği
emeğin boşa gitmesi.
Emek
vermek: Çok ve özenli çalışmak.
Emir büyük
yerden gelmek: Hatırı sayılır kimseden gelen emir.
Emir
kulu: Başkasının boyunduruğu altında yaşayan
kimse.
Emret
fındık kabuğuna gireyim: Emrinizi
en zor şartlar altında yerine getireyim anlamında.
Endazeye
gelmemek: Ölçülememek.
Endazeye
vurmak: Bir şeyi hesaplamak, onu ölçmek.
Eni konu: Her
açıdan.
Eninde sonunda: Bir işin en sonunda.
Enine
boyuna: Bütün ihtimalleri göz önünde tutan.
Ense yapmak: Hiçbir şekilde bir iş yapmamak.
Ensesi
kalın: Parası çok, varlıklı kimse.
Ensesinde boza pişirmek: Sıkıştırıp eziyet etmek, tedirgin olmasına
yol açmak.
Ensesine
binmek: Bir şeyi birine yaptırmak için sürekli
olarak birini baskı altında tutmak.
Ensesine yapışmak: Bir konuda sıkıştırmak.
Ensesini kaşımak: Ne yapacağını bilmediği için kötü kötü düşünmek.
Entrika
çevirmek: Hile yaparak amacına ermeye çalışmak, dolap
çevirmek.
Er
geç: Her şart altında yapılacak, anlamında.
Erzurum'un
soğuğu gelin beni Gerede'de bulun: Gerede de
Erzurum gibi soğuktur.
Es geçmek: Bir kişiyi dikkate almamak.
Esamisi
okunmamak: Artık adı geçmemek, adı okunmamak.
Esip
savurmak: Öfke ile atıp tutmak.
Eski
çamlar bardak oldu: Eski tutum ve alışkanlıkların bu devirde
artık bir hükmü yok, anlamında.
Eski
defterleri karıştırmak: Eski
şeyleri bir nedenden bir şekilde yeniden gündeme getirmek.
Eski hamam
eski tas: Hiçbir şey değişmemiş, her şey eskisi
gibi.
Eski
kafalı: Yeniliğe kapalı, yaşayış ve düşünce
itibariyle eskiye bağlı olan.
Eski köye
yeni adet: Her şeyiyle eskiyi yaşayan bir köye yeni
adet getirmek.
Eski
kurt: Oldukça tecrübeli, mesleğinde itibar
sahibi, her şekil hile ve düzenbazlıkları anlayan kişiler.
Eski
püskü: Çok fazla eskimiş olan.
Eski
toprak: Yaşlılığına rağmen gücünü, direncini,
dinçliğini kaybetmemiş olan.
Estek
köstek: Bazı bahaneler öne süren, sürekli bir
bahane bulan.
Eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek: Kızdığı kişiye gücü yetmediği
için onun emrinde olanlara zarar vermeye çalışmak.
Eşeğini
sağlam kazığa bağlamak: İşin
güvenliğini sağlayacak önlemler almak.
Eşek
kadar: Oldukça iri, aşırı derecede gelişmiş olan.
Eşek kuyruğu gibi ne uzar, ne kısalır: Hiçbir gelişme ve ilerlemenin
olmaması, bir şeyin olduğu gibi devam etmesi.
Eşek sudan
gelinceye kadar dövmek: Adamakıllı
dövmek.
Eşek
şakası: Ağır el şakası.
Eşiğine yüz sürmek: Hatırı sayılır kişilerin önünde eğilmek, onlara
yalvarmak.
Eşiğini aşındırmak: Bir işi yaptırmak amacıyla bir yere ha bire
gidip gelmek.
Eşref
saati gelmek: Uygun zamanı gelmek.
Et can
tutmamak: Hareketli olduğu için kilo almamak. Zayıf
kalmak.
Et tırnak olmak: Birbirinden kopmamak, oldukça sıkı bir ilişkiye
girmek.
Eteğine yapışmak: Sözü geçer birinden yardım ve himaye istemek.
Etek
öpmek: Yaltaklanmak, birinin yolundan gitmek, ona
yapışmak.
Etek silkmek: Birinden tiksinerek ondan uzaklaşan kişi.
Etekleri tutuşmak: Büyük bir telaşa ve kaygıya düşmek.
Etekleri
zil çalmak: Çok fazla sevinmek.
Etle tırnak gibi: Birbirlerine candan bağlı (dostlar için).
Etli
butlu: Çok fazla şişman kimse.
Etliye
sütlüye karışmamak: Kendisini ilgilendirmeyen işlere
karışmamak.
Etrafında
dört dönmek: Bir isteği elde etmek için birinin
yanından ayrılmamak, ona çok fazla ilgi göstermek.
Evin
direği: Evin geçimini sağlayan kimse, baba.
Eyere de gelir semere de: Her işe yarar, her şeye fayda sağlar.
Eyvallah
demek: Hoş görerek kabul etmek.
Eyvallah
etmemek: Birinin yükümlülüğü altına girmemek.
Ezbere iş
görmek: Gelişigüzel programsız iş yapmak.
Ezilip
büzülmek: Zor bir duruma düştüğünü davranışlarıyla
belli ettirmek.
Ayrıca bakınız
A harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
B harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
C-Ç harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
D harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
E harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
F harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
G harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
H harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
I-İ harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
K harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
L harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
M harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
N harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
O-Ö harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
P harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
R harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
S-Ş harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
T harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
U-Ü harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
Y harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
Z harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder