Cadı kazanı: Alabildiğince dedikodunun hâkim olduğu yer. Karmakarışık olan yer.
Caka
satmak: Gösteriş yapmak.
Cambul cumbul: Suyu bol olan yemek için kullanılır.
Can alıcı
nokta: Bir şeyin en önemli yeri.
Can
atmak: Herhangi bir şeye kavuşmayı çok istemek.
Can borcunu ödemek: Ölmek
Can
çekişmek: Ölmek üzere olan kimse.
Can damarı: Bir şeyin en önemli noktası. Onun yaşamasını sağlayan ana
unsur.
Can
damarına basmak: Bir işin en önemli noktasına
değinmek.
Can
derdine düşmek: Canını kurtarmaya çalışmak.
Can
evinden vurulmak: En hassas olduğu noktadan birine
zarar vermek dolayısıyla onun çok acı çekmesine neden olmak.
Can havli ile: Ölüm korkusu nedeniyle güçlü bir tepki oluşturmak.
Can kaygısına düşmek: Bütün her şeyi bir tarafa bırakıp bir tehlikeden
varlığını koruma çabasında olmak.
Can kulağı
ile dinlemek: Anlatılanları çok dikkatli bir
şekilde dinlemek.
Can
kuşu: Ruh.
Can
pazarı: Herkesin kendi canını kurtarmaya çalıştığı zor
anlar.
Can
sağlığı: Esenlik, kişinin sağlıklı olması anlamında
kullanılır.
Can
yakmak: Eziyet etmek, bir kişiyi büyük bir zarara
uğratmak.
Can
yoldaşı: Kişinin hayatını birlikte geçirdiği kişi.
Cana can
katmak: Kişide yaşama sevincini artırmak.
Cana
minnet: Çok ihtiyacı olduğu halde arayıp da bir
türlü bulamadığı şeylerden saymak.
Cana
yakın: İçten, sıcakkanlı.
Canciğer kuzu sarması: Birbirlerini çok seven birlikte olan içli dışlı
dost.
Canı burnuna gelmek: Bir şey yaparken çok fazla zorluk çekmek, o iş
nedeniyle bunalmak.
Canı
çıkmak: Çok zorlanmak, yıpranmak
Canı
pek: Acılara karşı oldukça dayanıklı olmak.
Canı tatlı: Zorluklara, acılara, sıkıntıya katlanmayan.
Canı
tez: Beklemeye karşı tahammülsüz, sabırsız
kimse.
Canına
değmek: Zevk almak. Kişinin yararına
olan bir şeyden pek hoşlanmak.
Canına işlemek: Çok fazla olumsuz etki oluşturmak.
Canına
kıymak: 1. Birini öldürmek 2. Kendini öldürmek.
Canına
okumak: İyi bir şeyi kötü bir duruma sokmak.
Canına
susamak: Kişinin ölümüne sebep olacak davranışlar
sergilemek.
Canına tak
demek (etmek): Bir sıkıntının katlanılamayacak bir
hal alması.
Canına
yetmek: Usandırmak, bıktırmak.
Canından
bezmek: Olumsuzluklardan yaşadığı hayatı istemez
olmak.
Canından
etmek: Ölümüne yol açmak.
Canından olmak: Ölmek.
Canını
bağışlamak: Öldürmeye niyetlendiği birini
öldürmekten vazgeçmek.
Canını dişine takmak: Bir işe her şeyi göze alarak bütün gücüyle
girişmek.
Canını sıkmak: Keyfini kaçıran bir durumla karşılaşmak.
Canını sokakta bulmak: Kendini yıpratmamak, tedbir almak için kullanılır.
Canını vermek: Bir şey uğrunda ölmeye hazır olmak.
Canının derdine düşmek: Tehlikeli bir durumda önce kendini kurtarmaya
çalışmak.
Canla
başla: Her zorluğa göğüs gererek.
Canlı
cenaze: Çok zayıf, iskelet halinde olan kimse.
Cart curt etmek: Korkutmak veya övünmek amacıyla abartılı konuşmak.
Cart kaba kâğıt: Bol keseden atan, yapamayacaklarını yapacakmış gibi
gösteren.
Cartayı
çekmek: Ölmek.
Cebi delik: Parasız, para tutamayan parasını hemen harcayan.
Cebinde akrep olmak: Cimri olmak.
Cebine
indirmek: Hak etmediği bir şeyi kendine almak.
Haksız kazanç sağlamak.
Cebini
doldurmak: Çok para edinmek.
Cemaziyelevvelîni bilmek: Birilerinin herkesin bilmediği, geçmişteki
kötü bir durumunu bilmek.
Cendereye sokmak: Birini çok sıkıştırıp manevi etkisi altına almak.
Cennetin
kapısını açmak: Büyük bir iyilik yapma neticesinde çok
büyük sevap kazanmak.
Cep harçlığı: Çok az para. Günlük harcamaları karşılayacak para.
Cephe almak: Birine karşı düşmanca bir tavır takınmak.
Cevabı dikmek: Beklenmedik bir anda ters bir cevap vermek.
Cevabı yapıştırmak: Karşısındaki kişinin beklemediği ters bir cevap
vermek.
Cevahir
yumurtlamak: Saçma sapan konuşmak.
Ceviz
kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş: Geldiği
yeri, soyunu, sopunu inkâr edenler için kullanılır.
Cevizi
çift görmezse ağaca taş atamamak: Bir şeye
inanmadan ikna olmadan bir işe başlamamak.
Ceza
kesmek: Birine para cezası vermek.
Cıcığını
çıkarmak: Bir konuyu çok detaylı bir
şekilde soruşturmak, açığa çıkarmak.
Cılkı
çıkmak: Aslında işe yarar sanılan bir şeyin bozuk
kusurlu olması, böyle çıkması.
Cici bici: Oldukça renkli, güzel, süslü eşya.
Cicim
ayı: Yeni evlilerin ilk haftaları için
kullanılır. Balayı.
Ciğeri beş para etmez: Çok değersiz, aşağılık, korkak kimse.
Ciğeri dağlanmak: Çok büyük bir acı yaşamak.
Ciğeri kebap olmak: Çok üzüntülü, kederli bir olay yaşamak.
Ciğeri parçalanmak: Yaşadığı bir olumsuzluktan çok fazla üzülmüş
olmak.
Ciğerine işlemek: Bir şeyden çok fazla etkilenmek.
Ciğerini
okumak: Başka kişilerin aklından geçenleri, gizli
niyetlerini anlamak.
Ciğerini
sökmek: Birine çok büyük zarar vermek.
Ciğerini
yakmak: Çok büyük bir acı yaşatmak.
Cim
karnında bir nokta: Hiçbir şey bilmeyen.
Cin
çarpmışa dönmek: Bir anda neye uğradığını
anlayamayacağı kötü duruma düşmek.
Cin fikirli: Çok kurnaz, zeki, daima menfaatini kollayan.
Cin ifrit
olmak: Çok fazla öfkelenmek.
Cinler cirit oynamak: Bir yerin ıssızlığını, ürküntü verdiğini
anlatmak için kullanılır.
Cinleri
başına toplamak: Çok fazla kızmak, öfkelenmek, çok
sinirlenmek.
Cirit
atmak: Meydanı boş bulup her istediğini yapmak.
Cuk
oturmak: Uygun düşmek.
Curcunaya
çevirmek: Bir yeri gürültü, patırtı ile doldurmak.
Kimin ne dediğini bilmemek.
Cümbür
cemaat: Hep birlikte, topluca.
Cüret etmek: Cesaretli bir şekilde davranmak.
Cürmü
meşhut hâlinde yakalamak: Bir
kimseyi suç işlerken şahitlerle aynı anda yakalamak.
Çağ açmak: Yeni bir gidişe yol açmak.
Çağanoz gibi: Eğri büğrü vücuda sahip olup yan yan yürüyen.
Çakı gibi: Atik, çevik kimse.
Çalım
satmak: Suni davranışlarla büyüklük taslamaya çalışmak.
Çalıp
çırpmak: Eline geçen her şeyi çalmak. Uygunsuz
yollardan para kazanmak.
Çalıyı tepeden sürümek: Bir işin olabilmesi için imkânsız koşullar öne
sürmek.
Çalyaka etmek: Yakasına bir şekilde yapışarak götürmek.
Çam
devirmek: Karşısındakini gücendirecek söz söylemek.
Çam yarması: Gövdesi iri insan.
Çamura basıp çalıya asmak: Bir işi özensizce, üstünkörü yapmak.
Çan çan
etmek: Bağırarak gevezelik etmeye çalışmak.
Çanak
tutmak: Davranışlarıyla ya da sözleriyle kendisine kötü
muamele edilmesine neden olmak.
Çangıl çungul: Kulağa hoş gelmeyen kulağı tırmalayan sesler çıkaran
kimse.
Çanına ot tıkamak: Bir daha sesini çıkaramayacak bir duruma sokmak.
Çantada
keklik: Elde edileceği neredeyse garanti olan şey.
Çapar çiçek çıkardı: Bozuk kötü olan bir şeye bir olumsuzluğun daha
eklenmesi.
Çapıtı gümüşlü: Eşyalarını gereğinden fazla değerli sayan onları
kimseye vermeyen kimse.
Çaptan düşmek: Önceleri oldukça iyi olan durumunun gittikçe
kötüleşmesi
Çarçur
etmek: Elindeki parayı gereksiz yerlere harcayıp
bitirmek.
Çaresine
bakmak: Bir sorunun çözüm yolunu bulmak.
Çark
etmek: Verdiği sözden vazgeçmek.
Çarpık çurpuk: Çok fazla çarpık olan.
Çarşaf gibi: Bir şeyin durgun ve dümdüz olması.
Çarşafa
dolanmak: İçinden çıkılmaz duruma gelmek.
Çarşamba pazarı: Her şeyi açıkta olan oldukça karışık yer.
Çat kapı: Beklenmedik bir anda, aniden.
Çat pat: Yarım yamalak.
Çatal
kazık: Tutumlarından işin yürümesini engelleyen
yetkili, makam sahibi kimseler.
Çatal
yürekli: Hiçbir şeyden korkusu olmayan, gözü pek.
Çattık
teyellemesi: Zor bir duruma düştük, bunun devamı da
var.
Çekeceği olmak: Karşılaşacağı kötü bir durumu sezmek.
Çekidüzen vermek. Bozukluğu, düzensizliği, karışıklığı ortadan
kaldırmak.
Çekip
çevirmek: Bir yeri en güzel şekilde idare etmek.
Çekirdekten yetişme: Bir işi küçük yaşta öğrenme, onda ustalaşma.
Çekişe çekişe pazarlık etmek: Bir şeyi daha uygun almak için uzun süre
yapılan pazarlık.
Çekiye
gelmemek: Kullanılan ölçülere sığmamak.
Çelme takmak: Birinin yürüyen işini bozmaya çalışmak.
Çene
çalmak: Gevezelik etmek, boş boş konuşmak.
Çene yarıştırmak: Gevezelik etmek.
Çene yormak: Boşuna
konuşmak.
Çenesi durmamak: Çok fazla konuşmak.
Çenesi
düşük: Dayanılmayacak kadar aşırı derecede konuşan
kişi.
Çenesi
kuvvetli: Etkili konuşan kimse.
Çenesini
tutmak: Susmak, söylememek.
Çengel
atmak: Bir konuda yandaş sağlamak amacıyla
iletişim kurmak.
Çerden
çöpten: Çürük, dayanaksız.
Çetele
tutmak: Birilerinin hatalarını, yanlışlarını bir yere
not etmek. Zamanı geldiğinde bunu onun aleyhine kullanmak.
Çetin
ceviz: Yenilmesi, başarılması oldukça güç olan
bir iş.
Çevir kazı
yanmasın: Kişinin karşısındaki kişiyi kıracak bir söz
söylediğini fark edip de çevirmeye kalkışanlara latife yolu ile söylenir.
Çıban başı: Bütün
kötü sonuçların, uygunsuzlukların en önemli sebebi. Her
an bir rahatsızlık doğurabilecek olan durum.
Çıfıt çarşısı: Türlü türlü kötülüklerin, hilenin karmakarışık bir durumda
bulunduğu yer.
Çığır açmak: Bir alanda yeni bir yol açmak.
Çığırından
çıkmak: Düzeltilmesi zor bir vaziyet almak.
Çıkmaz ayın son çarşambası: Hiç gelmeyecek bir zaman dilimi için
kullanılır.
Çıkmaza
girmek: İşin içinden çıkılamayacak bir duruma gelmek.
Çın sabah: Sabahın en erken zamanı.
Çıngar
çıkarmak: Kavgaya yol açmak.
Çırak
çıkmak: İş ortağını kazanç göstermeden zarara
sokmak.
Çıt
çıkarmamak: Hiç konuşmamak, gürültü yapmamak.
Çiçeği burnunda: Yeni, yeni başlamış.
Çifte kavrulmuş: Çok pişkin kimse veya çok çile çekmiş.
Çifte kumrular: Birbirini çok fazla seven ve birbirinden ayrılmayan
kişiler.
Çiğ iplikle bağlanmak: Etkisi az sürecek, geçici çözüm yolu üretmek.
Çiğ süt emmiş olmak: Soysuz olmak.
Çiğ
yemedim ki karnım ağrısın: Suç
işlemedim ki, rüşvet yemedim ki korkayım anlamında.
Çiğlik
etmek: İnsana, yaşına yakışmayan olgunluğa uygun
düşmeyen yersiz davranışlarda bulunmak.
Çil yavrusu gibi dağılmak: Kötu bir durum karşısında darmadağın olmak.
Çile çekmek: Eziyet ve sıkıntı içinde yaşamak.
Çileden
çıkmak: Dayanma gücünü kaybedip saldırgan bir hal
almak.
Çilingir sofrası: Hafif mezelerle donatılmış içki sofrası.
Çingene çorbası: Herkesin farklı bir şekilde karıştırdığı durum.
Çivi kesmek: Donacak şekilde çok fazla üşümek.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Çok dar olanaklarda büyük
bir şey için hayal kurmak.
Çocuk
oyuncağı: Önemsiz, basit işler için kullanılır.
Çok harman
yeri dişlemiş: Hem çok kurnaz hem de çok deneyimli.
Çoluk çocuğa karışmak: Evlenip çocuk sahibi olmak, onlarla uğraşmak.
Çorap
söküğü gibi: Bir kez başlayınca arkası
kendiliğinden gelmek.
Çorbada
tuzu bulunmak: Yapılan işte az da olsa bir katkısı
olmak.
Çuhasını
giymedikse kenarını kuşandık: Bu konuda
benim de kendi çapımda bir bilgim var, anlamında.
Çuldan
çuvaldan olmak: Elindeki her şeyi kaybetmek.
Çürüğe çıkmak: İşe sağlam olmadığı anlaşılarak o işten muaf olmak.
Çürük çarık: Sağlam tarafı olmadığı için işe yaramayan.
Çürük
tahtaya basmak: İncelemeden, işin aslını öğrenmeden
tehlikeli bir işe girişmek.
Ayrıca bakınız
A harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
B harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
C-Ç harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
D harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
E harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
F harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
G harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
H harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
I-İ harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
K harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
L harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
M harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
N harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
O-Ö harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
P harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
R harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
S-Ş harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
T harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
U-Ü harfleri ile başlayan deyimler ve anlamları
Y harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
Z harfi ile başlayan deyimler ve anlamları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder